30 Ocak 2016 Cumartesi

İnceleme: The Deal

*Düşük dereceli spoiler alarmı.

Off-Campus serisinin ilk kitabında yazar Elle Kennedy, bizi, biri müzik eğitimi alan ve yeteneğiyle burs ödülü almaya çalışan, diğeri ise tarih okuyan ancak tek hayali takımıyla birlikte hokey şampiyonluğuna kavuşmak olan iki hırslı üniversiteli ile tanıştırıyor.



Kitabın başında söze başlayan Hannah, yaşadığı trajik bir olaydan sonraki beş senelik süreçte sadece iki erkeğe karşı bir şeyler hissedebildiğini söylüyor. Birisi onu terk eden eski sevgilisi, birisi ise altı haftadır aynı ortamda bulunduğu halde bir türlü dikkatini çekemediği Justin. Hannah'dan sonra ise söz alma sırası Garrett'a geliyor. Garrett, kızları kolayca etkilemeyi başaran ama hayatında hokeyden başka bir şeye yer açmak istemeyen gri gözlü bir "jock". Üniversite eğitimi bittiğinde profesyonel kariyerine başlayacağından emin ve eğitimi devam ederken tek yapmak istediği de takımıyla birlikte kolej hokeyinde şampiyonluk kupasını kaldırmak. Ancak geçmek zorunda olduğu bir dersten F aldığında bu sıkı sıkıya bağlı olduğu okul takımına veda etmemek için dersi geçen tek kızdan yardım istemek zorunda kalıyor. Karşılığında kıza ne verebileceğini anlaması için ise biraz gözlem yapması yetiyor. İşte böylece iki gencin bir araya gelme süreci başlıyor.

Öncelikle belirtmem gerekir ki kitaptaki birçok şey ortalama Türk okurunu "dışarıda bırakan" cinsten. Örneğin; frat'in ne olduğunu bilmeyen birine sırf anlatmaya çalışmak adına söz gelimi "öğrenci kulübü" dediğinizde kelimenin içi neredeyse tamamen boşalmış oluyor. Üniversite kültürünün içinde koskoca bir kültür söz konusu. Kim olduklarını, neyi nasıl yaptıklarını bilmeden kitaptaki kızların frat partisine gitmeleri, okur için pek bir anlam ifade etmeyecektir. Okur o anda ya bunun ne olduğunu düşünecek ve kafasında canlanması gereken sahneler canlanmayacak ya da üstünde durmadan devam etmeyi seçecek. Velhasıl, birçok okurun birçok kez "muhabbete Fransız kalması" söz konusu olacak. Tıpkı kitabın bir bölümünde Garrett'ın bir sorority sister'la yattığını hava atarcasına belirtmesi ve sonrasında Justin'in Kappa Beta kızlarıyla çıktığını Hannah'nın kulağına çıtlatması gibi. Bunlar konuya hakim olmayanlara detay olarak gözükebilir ancak kitabın kapağında bize göz kırpan "anlaşmanın" zeminini oluşturuyor.

Yazar, kitabı her iki karakterin de bakış açılarını kullanarak aktarıyor. Günlük konuşma dilinde, esprili ve "light" bir tonu olsa da Garrett'ın ağzından yazılan bölümlerde hem itici hem de inandırıcılığı baltalayan unsurlar var ki okuma keyfini azaltıyor. Bir an geliyor, söylemekten çok hoşlandığı o "ben bir erkeğim" cümlesiyle başlayarak bu sebeple karşısındaki kızın üstündeki iç çamaşırı (o anda sadece bu var) hakkında hiçbir fikri olmadığını olabilecek en kaba cümlelerden biriyle belirtiyor ancak sonra bir bakıyoruz Hannah'nın garson kıyafetini detay vererek anlatıyor. "Powder-blue dress with a white collar, big buttons down the front, and a short white apron around her waist. Looks like an outfit right out of Grease, which..." Erkeklerin de böyle şeylerle ilgilenebileceğini o anda fark etmiş gibi duruyor. Ayrıca, ben bir erkeğim mi? Lütfen. Gerçek dünyada gerçek erkekler gerçekten erkek olduklarını söyleme gereği duymazlar dostum. Hazır konu iticilikten açılmışken, Garrett'ın kadınlar hakkındaki görüşlerini de işaret etmek gerekiyor. Zaman zaman, kızların çenelerini kapalı tutamayacağını belirtmesi gibi seksist açılımlar yapması bir yana, bir de kadınların kendisini "tek bir şeye yarayan aptal bir jock olarak görmesini umursamadığını" belirtiyor. Çünkü ona göre zaten takıldığı genç kadınlar ondan bir tek şey istiyorlar. "Despite what a lot of folks believe, I'm not a dumb jock. But hey, I don't mind letting people think I am. Women, in particular. I guess they're turned on by the idea of screwing the big brawny caveman who's only good for one thing, but since I'm not looking for anything serious, casual hookups with chicks that only want my dick suit me just fine." Elbette içlerinden biri gelip sevgili olmalarını istediğini söylediğinde kızı başından savmak için elinden geleni ardına koymuyor.

Kitapta yazarın bizimle tanıştırdığı neredeyse tüm karakterlerde yaşından daha küçükmüş izlenimi uyandıran hal ve hareketler gözlemledim. NA değil YA, hatta bazen middle grade kitaplarında olabilecek şeyler. Hannah birkaç kere Garrett'a dil çıkarıyor. O derece. Hannah'nın sevgilisinin yanındayken bile bir aktöre fangirling yaparak iticilikte uzaya fırlayan oda arkadaşı Allie, tiksindirici bir şekilde "boy crazy" olan Tracy... "Of course I'm going to let you off the hook if it means you get to go and fuck Garrett Graham! Note to you - I will be living vicariously through you, because Oh. My. God. If that hottie so much as smiled at me, my panties would probably melt away." Üniversite yıllarında böylelerse...

Diğer yandan, kitap ilginç bir açılış yaptığından hem Hannah'nın hem Garrett'ın aralarında yaptıkları anlaşmadan karlı çıkıp çıkmayacaklarını görmek istiyorsun. Kitabın ikinci yarısında Hannah'nın arkadaşlıktan çok daha öteye geçtiği Garrett'a odaklanmak yerine hala Justin'le buluşmak istediğini gözlemliyorsun. Fakat bir türlü Justin'le ayak üstü konuşmaktan öteye geçemiyorlar ve bazen yazarın kendi yarattığı karakteri unuttuğunu düşünüyorsun. Sen ne olacağını merak ederken kelimeler kelimeleri kovalıyor, kitap gereksizce uzuyor. Kısaca, ciltsiz baskısıyla üç yüz kırk iki sayfa olan hikayenin aslında iki yüz sayfada da aktarılabileceğini hissediyorsun.

Söze başlarken Hannah'nın yaşadığı trajik bir olaya kısaca değinmiştim. Aslında Hannah'nın o anda yaptığı da buydu, "kısaca değinmek". Evet, kitapta Hannah'nın senelerce terapi gördüğü laf arasında söylenmesine söyleniyor fakat ciddi meseleleri işlemeye cesaret eden herhangi bir hikayeye mutlaka yedirilmesi gereken şeylerin üzerinde pek fazla durulmuyor. Garrett'ın babasıyla yaşadığı sorunlar, Hannah'nın psikolojisinden daha iyi aktarılıyor. Sanki bu kızın tek derdi cinsel anlamda tatmin olamamakmış gibi bunun altı çiziliyor ki o da zaten -tabii ki- anında hallediliyor. Böyle bir travmanın, üstelik adının lekelenmesine ve ailecek kasabadan dışlanmalarına neden olan kabus gibi bir olayın ertesinde hayata nasıl tutunduğu anlatılmıyor. Nasıl tekrar insanlara güvenmeye, erkeklerle birlikte olmaya başladığı anlatılmıyor ve akla gelebilecek daha bir çok şey... "Ben bunları aştım" tarzında kısa ve baştan savma açıklamalar kurtarmıyor. Pardon, basit bir şeyden mi söz ediyoruz? Maalesef kadınların maruz bırakıldığı her türlü insanlık ayıbının inandırıcılıktan uzak ve yavan bir anlatımla sunulmasıyla ortaya çıkan şipşak "yaralı genç kadın" formülü artık birçok new adult romance kitabında kullanılıyor. 

Aslında bu kitabın yazarına tam olarak ne yapmaya çalıştığını sormak isterdim. Çünkü istediği Hollywood usulü romantik komedi tadında bir kitapsa, pek olmamış. Cinsel şiddetin çocuk yaştaki bir kızın ruhunda açtığı yarayı gözler önüne getirip okuru düşünmeye sevk etmekse, kesinlikle olmamış. 

Puan: 2

1 yorum:

  1. Eğer kitabı okumak isteseydim, eminim bu yorumdan sonra soğurdum. Karakterlerin geçmişte yaşadıklarını aktarabilmek büyük bir marifet. Karakterler yavan olursa kitaptan tat almakta imkansız. İncelemeyi okumaktan zevk aldım. Eline sağlık.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...